Deniz seviyesi yükseliyor, arılar da tehdit altında!

İklim değişikliğinin yıkıcı etkilerine karşı, biyoçeşitliliğin korunması, istilacı türlerin kontrol altına alınması ve arı popülasyonlarının yaşam alanlarının korunması gibi önlemlerin alınması önemli. Arıların tarımsal üretim için hayati önemi göz önünde bulundurulduğunda, sorunun çözülmesi sadece ekosistemlerin korunması için değil, insanlığın gıda güvenliğini sağlamak için de kritik bir adım olacaktır.

Arı, bal ve çiçek üçlemesini severim. Bal yemek istiyorsanız, çiçeklere iyi bakacak, arıyı da koruyacaksınız!

Geçen hafta, baldaki hile ve tağşiş ile ilgili bir toplantı vardı. Gazeteciler hile - hurda işlerini sever ama sektörün de sevmesi beni şaşırttı. Bu konuyla ilgili araştırma yaparken, dünyada arıcılık sektörü ile ilgili neler konuşulduğuna da baktım. Bulduklarım beni şaşırttı, umarım sizi de düşünmeye sevk eder.

İklim değişikliği, yalnızca kutuplardaki buzulların erimesine veya sıcak hava dalgalarının artmasına neden olmakla kalmaz, aynı zamanda doğanın en ince dengelerine bile müdahale eder. Deniz seviyesinin yükselmesi, yeryüzündeki birçok ekosistemi tehdit eden kritik bir değişimdir. Bu durum, arı türleri gibi ekosistemlerde hayati öneme sahip canlıları da derinden etkiliyor. Arıların yaşam alanları, deniz seviyesinin yükselmesiyle birlikte büyük tehdit altına giriyor; bu da sadece biyolojik çeşitliliği değil, aynı zamanda tarımsal üretimi ve gıda güvenliğini de tehlikeye sokuyor.

Deniz seviyesi yükseliyor, arılar da tehdit altında!

Su altında kalacak ülkeler

Türkiye, daha hissetmiyor ama deniz seviyesi yükseliyor. Deniz seviyesinin yükselmesi, özellikle Pasifik Okyanusu’nda ortalamanın üzerinde bir hızla gerçekleşiyor. Batı Pasifik’teki bu artış, bölgedeki adaların ve kıyı ekosistemlerinin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına neden oluyor. Deniz seviyesindeki bu artış, eriyen buzullar, artan sıcaklık ve okyanusların genişlemesi gibi iklim değişikliğinin doğrudan sonuçlarıdır. Özellikle, Kiribati Cumhuriyeti gibi düşük rakımlı adalar, bu tehditten en çok etkilenen bölgeler arasında yer alıyor. Kiribati hükümeti, bu krize karşı “Göç ile Onurlu Uyum” adlı bir program başlatarak, vatandaşlarına başka ülkelere göç etmeleri durumunda iş bulabilmeleri için mesleki eğitim veriyor.

Tuzluluk oranlarındaki artış, kıyı bölgelerinde sadece bitki örtüsünü değil, arıların besin kaynaklarını da etkileyebilir. Bangladeş'in Sundarbans bölgesi, dünyanın en büyük mangrov ormanlarından birine ev sahipliği yapıyor ve aynı zamanda burası deniz canlıları yanı sıra birçok arı türü için önemli bir yaşam alanıdır.

Mangrov ekosistemleri arılar için önemli bir habitat oluştururken, bu ekosistemlerin kaybı, sadece yerel arı türlerini değil, aynı zamanda bu ekosistemlerle etkileşimde olan diğer türleri de etkileyebilir.

İstilacı arı türleri

Peki, bu durumlar arıları nasıl etkiliyor?

Deniz seviyesinin yükselmesi, doğrudan kıyı ekosistemlerini etkilerken, dolaylı olarak iç kesimlerdeki ekosistemler üzerinde de baskı oluşturuyor. Artan sıcaklıklar ve değişen hava koşulları, bitki örtüsünün kompozisyonunu ve arıların besin kaynaklarını değiştirebilir. Bu durum, arı popülasyonlarını stres altına sokarak hastalıklara ve parazitlere karşı daha savunmasız hale getirebilir. Deformed Wing Virus (DWV), bu tür stres faktörleri altında daha yaygın hale gelir ve kolonilerin sağlığını tehdit edebilir.

Avrupa’da ilk kez gözlemlenen bir arı kolonisi, mevcut arı türleri üzerinde baskı oluşturarak ekosistemdeki dengeyi tehdit etmektedir. Bu yeni tür, Megachile Sculpturalis adı verilen Asya kökenli bir arıdır. Küresel ticaret yoluyla Avrupa’ya ulaştığı düşünülen bu tür, yerel arı türleri üzerinde rekabet baskısı oluştururken, bazı bölgelerde ise yeni ekolojik nişler oluşturarak ekosistemlerin uyum yeteneğini zorluyor. Diğer yandan, Vespa Velutina gibi istilacı türler, Avrupa’daki arı popülasyonlarında ciddi düşüşlere yol açtı ve tarımsal üretimi olumsuz etkiledi.

Deniz seviyesi yükseliyor, arılar da tehdit altında!

Yüzde 30 arı kaybı

Bazı arı türlerinin habitat kaybı nedeniyle daha yüksek rakımlara göç etmek zorunda kaldığına dair bulgular mevcuttur. Örneğin, Bumblebee (Bombus spp.) popülasyonları, sıcaklıkların artmasıyla daha serin bölgelerde yeni habitatlar bulmaya çalışmaktadır. Bu tür göçler, arıların genetik çeşitliliğini azaltabilir ve uzun vadede ekosistemlerin dengesini bozabilir. IUCN (Uluslararası Doğayı Koruma Birliği) verilerine göre, dünya genelinde arı türlerinin yaklaşık yüzde 10’u yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Yine IUCN tarafından yapılan bir araştırma, bu türlerin popülasyonlarının yüzde 30’a varan oranlarda azalma gösterdiğini ortaya koydu.

Bunun yanı sıra, EPPO (Avrupa ve Akdeniz Bitki Koruma Örgütü) verilerine göre, Avrupa’da her yıl ortalama 12 yeni istilacı tür tespit ediliyor. Bu türlerin ekosistemler üzerindeki etkileri, sadece arı popülasyonlarının azalmasıyla sınırlı kalmaz; aynı zamanda biyoçeşitlilik kaybına ve ekosistem hizmetlerinin bozulmasına da yol açar. Özellikle mangrov ormanlarının kaybı, Asya dev bal arısı (Apis dorsata) gibi önemli tozlayıcı türlerin popülasyonlarında düşüşlere neden olabilir.

Yeni arı türleri

Doğrudan denizlerin yükselmesiyle olmasa da Amerika’da da geçen ay yeni bir arı türü keşfedildi.

Pennsylvania'daki topluluk bilimcileri, Penn State tarafından yönetilen bir izleme programı aracılığıyla devlette daha önce hiç bulunmayan çok sayıda yeni arı türünü bildirdi.

Yüksek eğitimli katılımcıların Pennsylvania'da arıları topladığı program, kritik öneme sahip tozlayıcılar ülke çapında düşüşte olduğu için arı biyoçeşitliliğinin bölgesel kalıplarını ve bunların bolluğunu belgelemek için tasarlandı.

Yakın zamanda Annals of the Entomological Society of America’da yayınlanan yeni bir çalışma, programın etkinliğini değerlendirerek, 26 eğitimli program gönüllüsünün arı çeşitliliğini belgelemede, fotoğraf tabanlı uygulama iNaturalist'in binlerce kullanıcısına göre iki kat daha etkili olduğunu buldu. Bu uygulamayı her ülkedeki arıcıların kullanması gerekiyor. Aynı şekilde, benzer bir uygulama çiçekler için de gereklidir.

Deniz seviyesi yükseliyor, arılar da tehdit altında!

Teknolojik kovanlar

Gelişen teknolojiler, arı popülasyonlarını koruma çabalarına katkıda bulunabilir. “Smart Hives” adı verilen ileri teknolojik kovanlar, arı kolonilerinin sıcaklık, nem, ve diğer çevresel faktörlere nasıl tepki verdiğini izleyerek veri topluyor. Bu veriler, bilim insanlarına arıların iklim değişikliğine nasıl uyum sağladığını anlama konusunda yardımcı oluyor. Örneğin, BeeHero gibi start-up’lar, yapay zeka destekli bu kovanlar aracılığıyla arıcıların kolonilerindeki sorunları erken teşhis etmelerine imkan tanıyor.

Dünya Mirası Alanları, bu deniz seviyesi artışından olumsuz etkilenme riski taşımaktadır. Örneğin, Maldivler, Galapagos Adaları ve diğer birçok kıyı bölgesi, yükselen deniz seviyeleri yüzünden kaybolma tehlikesi yaşıyor. Bu alanlar, hem ekosistemlerin hem de insan topluluklarının korunması açısından büyük öneme sahip. İklim değişikliği sonucu meydana gelen bu durum, biyoçeşitliliği tehdit etmekte ve kalıcı zararlar verebilecek doğal ve kültürel mirasın kaybı ile sonuçlanmaktadır.

UNESCO'nun son raporlarına göre, sadece kıyı bölgeleri değil, iç kesimlerdeki Dünya Mirası Alanları da iklim değişikliğinden etkileniyor. Örneğin, And Dağları'ndaki bazı antik yerleşimler, buzulların erimesi sonucu oluşan sel ve heyelanlarla karşı karşıya.

Arılar organik ortamı seviyor

"Dinamik Koruma" adı verilen yeni bir yaklaşım geliştirildi. Bu yaklaşım, iklim değişikliğinin kaçınılmaz etkilerini kabul ederek, kültürel mirasın fiziksel olarak korunmasının yanı sıra, dijital teknolojiler aracılığıyla sanal olarak da korunmasını öngörüyor.

Oldukça farklı bir araştırma da, kısmen bu konuda bir katkıda bulunabilir.

Organik tarım ve çiçek şeritleri bal arılarının sağlığını teşvik eder. Çevrelerinde koloniler güçlenir ve genellikle daha sağlıklıdır. Bunun nedeni, büyük olasılıkla böceklerin orada çeşitli ve sürekli bir gıda kaynağına sahip olması ve pestisitlere daha az maruz kalmasıdır. Bu bulgular, Martin Luther University Halle-Wittenberg (MLU) ve Göttingen Üniversitesi tarafından Journal of Applied Ecology'de yayınlanan yeni bir çalışma ile belgelendi. Ekip, Almanya’da 16 lokasyondaki 32 arı kolonisinden gelen verileri farklı oranlarda organik alanlar, çiçek şeritleri ve yarı doğal habitatlarla analiz etti.

Alman Çevre Ajansı'na (UBA) göre, Almanya'nın arazisinin yaklaşık yarısı tarım için kullanılıyor. Çiftçilerin topraklarını işleme biçimlerinin doğa üzerinde büyük bir etkisi var. Yoğun olarak yetiştirilen tarlalar, pestisitler ve mono kültürler birçok hayvan ve bitki türü için tehdit oluşturuyor. Bu, özellikle bal arıları da dahil olmak üzere tozlayıcılar için geçerlidir.

Ekolojik tarım ve sürdürülebilir toprak yönetimi uygulamaları, arıların sağlığını iyileştirme potansiyeline sahip olduğu biliniyor. Almanya ve Hollanda’da yapılan araştırmalar, organik tarım uygulamalarının arı populasyonları üzerinde olumlu etkiler oluşturduğunu gösterdi. Organik çiftliklerde, pestisit kullanımının azalması ve biyolojik çeşitliliğin korunması, arıların hayatta kalma şansını artırıyor. Bavyera’da bir çiftçi kooperatifi, ekolojik tarım ve arıcılık programlarını birleştirerek, yıllık yüzde 15 oranında daha yüksek bal üretimi sağladı.

Ancak, bu her birinin böcekleri, özellikle de bal arılarını nasıl etkilediği hakkında hala çok az şey biliniyor.

Sonuçta arı türlerini korumak ve arı kayıplarını önlemek için yapılan her çabanın tahminden öte faydaları bulunuyor. Ve farklı ülkelerde önemli araştırma sonuçları açıklanmaya devam ediyor.

Deniz seviyesi yükseliyor, arılar da tehdit altında!

Ekonomik kayıplar

Tozlayıcıların kaybı, yalnızca biyolojik çeşitliliği değil, aynı zamanda tarımsal üretimi ve ekonomik istikrarı da etkileyebilir. FAO verilerine göre, Avrupa Birliği’nde tarımsal üretimin yüzde 84’ü tozlaşma hizmetlerine bağlıdır. Arı populasyonlarındaki düşüş, tarımsal ürünlerin fiyatlarında artışa yol açarak gıda güvencesini tehlikeye atabilir. Özellikle, badem, elma ve kiraz gibi ürünler, arıların tozlaşmasına doğrudan bağımlıdır. California’daki badem üreticileri, arı populasyonlarındaki düşüş nedeniyle yılda 500 milyon dolardan fazla kayıp yaşadıklarını rapor ettiler.

Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanan Colony Collapse Disorder (Koloni Çöküş Bozukluğu) nedeniyle arı kolonilerinde büyük kayıplar yaşandı ve bu durum, tarımsal üretimi ciddi şekilde olumsuz etkiledi. IPBES (Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Üzerine Hükümetlerarası Bilim-Politika Platformu) raporuna göre, tozlayıcıların sağladığı ekosistem hizmetlerinin ekonomik değeri yılda 235 ila 577 milyar dolar arasında tahmin ediliyor.

Sorunlar ve Çözüm Önerileri

. Küresel ticaret ve taşımacılık ağları, istilacı arı türlerinin farklı coğrafyalara yayılmasını hızlandırıyor.

. Asya hornet (Vespa velutina) gibi istilacı türler, yerel arı populasyonları üzerinde büyük baskı oluşturuyor.

. Avrupa’da bu türlerin kontrol altına alınması için biyolojik mücadele yöntemleri üzerinde çalışmalar sürdürülüyor.

. Fransa’da, yerel bal arılarını korumak için istilacı türlerin kovanlarına yönelik hedeflenmiş pestisit kullanımı ve tuzak sistemleri geliştiriliyor.

Arılara saygı!

Arıların tarımsal üretim için hayati önemi göz önünde bulundurulduğunda, bu sorunun çözülmesi sadece ekosistemlerin korunması için değil, insanlığın gıda güvenliğini sağlamak için de kritik bir adım olacaktır.

İklim değişikliğinin yıkıcı etkilerine karşı alınacak önlemler arasında, biyoçeşitliliğin korunması, istilacı türlerin kontrol altına alınması ve arı popülasyonlarının yaşam alanlarının korunması yer almaktadır. Bu adımlar atılmazsa, deniz seviyesinin yükselmesi ve diğer iklim değişikliği etkileri, ekosistemler ve insanlık için geri dönüşü olmayan zararlara yol açabilir.

Türkiye bir bal cennetidir. Ekolojik ve coğrafi çeşitlilik, farklı lezzet ve medikal değerlere taşıyan bal çeşitlerini de beraberinde sunuyor. Gazeteci tağşiş konusuna eğilir, devlet takibini yapar ama sektörün oyuncuları arıların, balların ve çiçeklerin fayda ve değerlerini anlatmalı ve sektörün geleceğine odaklanmalıdır.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Fikri Türkel -


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Gıda Hattı Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gıda Hattı hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gıda Hattı editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gıda Hattı değil haberi geçen ajanstır.